sanki diğer günler varmışsın gibi yine bir cumartesi sabahında yokluğuna hayıflanıyorum. çimen kokusunun toprak kokusuyla karışarak beni teselli etme çabası, yosun kokusu eşliğindeki kahvaltılarımızın hayalleri ile baş edemiyor. büyük masalardaki bir kuş sütü eksik kahvaltıların illüzyonu, çay simit ve sen kombinasyonunun yanına yaklaşamıyor.
istanbul’a dönüş vakti geldi, bir aksilik olmazsa yarın gece yurt odamda uyuyor olacağım. dönüş trafiği bile gözümü korkutmuyor. yaklaşık 1 aydır zonguldak’ta olmanın yorgunluğu var üzerimde. okula döndüğümde de -en azından ilk birkaç gün- dinlenmek için fırsatım olmayacak gibi görünüyor. ufak tefek de olsalar beni bekleyen pek çok iş var. neyse ki hepsi de keyifle yapacağım işler.
2 gündür, bayram sebebiyle dükkanın sakin oluşunu da fırsat bilerek 1-2 türk filmi izledim. ya ben giderek duygusallaşıyorum ya da türkiye iyi filmler yapmaya başlamış. hikayeler de anlatımlar da hiç fena değildi. elbette çok büyük teknik beklentiler içinde izlemezseniz.
istanbul’a döndüğümde görmek istediğim pek çok arkadaşım var, özledim lan sizi!
istiklal caddesi’nde favori mekanlarımdan olan mephisto’dayım. 3 gün süren yurt asistanları eğitiminden sonra zonguldak’a dönmek üzere otobüsümün hareket saatini bekliyorum. otobüs demişken, varan turizm’i seviyorum. tüm koltuklara dokunmatik LCD ekran (tahminen 9 inch) ve media player yerleştirmişler. otobüs durağı yazısına devam et →
özgürlüktür, kendinizi boşluğa bıraktığınızda kucaklar sizi.
keşiftir, içinde başka dünyalar barındırır.
huzurdur, rahatlatır.
keyiftir, hafifletir.
ama doğru zaman değilse o an;
izin vermez ona dokunmanıza.
bilirsiniz o an kararmıştır deniz, soğuktur;
eğer yaklaşırsanız yutar sizi, gömer derinliklerine.
öylece bakakalırsınız, usulca seyredersiniz.
kendinizi ona bırakmaya cesaret edemezsiniz.
bir şey gelmez elinizden, güneşli günleri beklersiniz…
yaklaşık 1 haftadır, hatta tam olarak 1 haftadır zonguldak’tayım. her yıl olduğu gibi bu yıl da ağustos-eylül programım sabah 8 – akşam 8 arasında dükkanda, sonrasında ise evde pineklemekle geçiyor. malum ramazan ayında oluşumuzdan, dükkanda insanlarla uğraşmak şüphesiz ki daha çok sabır ve çaba gerektirecek. zonguldak yazısına devam et →
şüphesiz ki pek çok insana kıyasla gayet keyifli ve sorunsuz bir yaşantım var, nankörlük edemem. bu yüzden gönül rahatlığıyla “iyi ki doğmuşum!” diyebiliyorum.
elbette başta ailem ve dostlarım olmak üzere; bugün “iyi ki doğdum” diyebilmeme katkıda bulunan herkese teşekkürü borç bilirim =)
kayıtlarda 83 doğumlu görünsem de 86’lı gösteriyorum.
bazen 88’li bazen de 78’li gibi hissediyorum.
evet, bitti. mis gibi geçen bir yaz okulunun ardindan insan “iyi yaz okuluna kalmisim” diyor yahu? ya da demeye de bilir, bilemedim. tanitim günleri, dersler vs. derken bir anda geçiverdi. 3 günlük Antalya tatili ve güzel geçen finaller ile de keyifle sonlandi. zonguldak’a doğru… yazısına devam et →
3 günlük keyifli bir Antalya macerasından sonra gayet zinde hissediyorum, hatta o kadar zinde hissediyorum ki bakın blog bile yazıyorum. lakin, Antalya macerası ile ilgili keyifli ve kapsamlı bir blog daha ayrıca yazacağımdır. fotoğrafların bana ulaşmasını bekliyorum. yaz okulu biterken yazısına devam et →
konuşacak kimse olmadığında, insanın kendisiyle yüzleşmesi daha kolay oluyor. ama yine de korumalı yazılarımı halka açmaya, bundan sonra yazacaklarımı da mümkün olduğunca açık şekilde yazmaya karar verdim. çok özel olanları ise öncelikle korumalı yazıp, daha sonra -zamanı geldiğinde- ilgilenenlere arz edebilirim. susmak çok zor yazısına devam et →