beklerken…

Hafif bir ışık var, onu da gölgeler kapatıyor. Gölgeler dediysem, en çok da kendi gölgem. Etrafta bir uğultu var. Mutlu, keyifli, istekli bir uğultu. Fonda ise radiohead çalıyor, en popüler şarkılarından biri ama hatırlamıyorum adını. Zaten oldum olası isimleri aklımda tutamamışımdır. Hava tam da olması gerektiği gibi; ne soğuk ne de sıcak. Alkol ile birlikte ısınan vücutlarda çok hafif bir bahar esintisi… İnsanlar genelde kızlı erkekli gruplar halindeler ya da çiftler. Tek oturan sadece benim. Ama muhtemelen en çok hesabı ödeyecek olan da. Yalnızlığı alkolle paylaşmak pahalıya mal olabiliyor.

Hemen hemen herkes dışarıda oturmak istiyor, dışarıdaki masalar için sıra bekliyorlar. Genellikle sigara içmek için. Ben ise zaten dışarıdayım; sigara içmek için değil, daha geç sarhoş olmak için. Açık havada daha zor çarpar derler. Ama mühim olan çarpması değil, alkolmetrede 0.50 promil yasal sınırını geçmemek. Açık hava gerçekten etkili olur mu dersiniz? Hiç sanmıyorum…

Yaklaşık 5 saattir buradayım. Güzel ve hafif bir yemeğin ardından peş peşe verdiğim 5 kadeh Chivas siparişi garsonlar ve çevre masalar üzerinde karizmatik bir etki bıraksa da, son 1 saat içinde sadece 1 bardak bira içerek edindiğim olumlu izlenimi hızla tükettiğimi sanıyorum. Ama hala buradaki hemen hemen herkesten daha hatırlı bir hesap ödeyecek olmanın rahatlığıyla tek başıma da olsa dışarıda çok değerli bir masa işgal etmekte sakınca görmüyorum.

Telefonumun şarjı bitmek üzere, o yüzden sosyal mecralara bakınarak vakit geçiremiyorum. Etraftaki insanları dinliyorum ben de. Hayat burada. Ama oldukça lüks bir hayat etrafımdaki. Yan masadaki çocukların tek dertleri yaz okuluna kaldıkları için bütün yazı egede geçiremeyecek olmaları. Çapraz masadaki 2 kel kazanova ise masalarındaki 2 hoş hatunun bu gece onlarla yatıp yatmayacağından başka bir şey düşünmüyorlar. Bütün kozlarını da kullanıyorlar, tebrik etmek gerek. Muhtemelen bu gece istediklerini alacaklar. Yarın gece ise yeni avlar…

Dedim ya, lüks bir hayat var etrafımda. “Zengin doğduysam benim suçum mu?” tadında bir hayat. Gülmeyen insan yok, herkes fazlasıyla bakımlı, uykusu almış ve zinde. Belli ki bu civarda hayat kimseyi yormamış. Onlar da çok umursamamışlar yorulanları, hayatlarına devam etmişler. Neyse, herkesin keyfi yerinde. Ah pardon, buralarda bir kesim var ki pek üzgün; “dünyanın en bahtsız insanı ben olmalıyım” cümlesini kurabilecek kadar üstelik. Onlar, burada yer bulamayanlar. Çok üzgünler…

Yanlış anlaşılmasın, burada oturanları eleştiriyor ya da suçluyor değilim. Keza ben de burada oturuyorum. Ama herkesin bu kadar mutlu olması tuhaf, rahatsız edici. Hiç kimse karşısındakine dertten yakınmıyor. Bu kadar mutlu insanın bir arada toplanması alışık olduğum bir durum değil. Bu kadar insanın dertlerini bu kadar içine atabilmesi doğru değil. Bu kadar insanın böylesine iyi oyun oynayabilmesi hiç hoş değil…

Bana müsaade, fonda hafiften bir Mor Ve Ötesi…